5 Ö Kuralının İlki: Özdeğer

Son zamanlarda “öz” ile başlayan kelimelerin oldukça popüler olduğunu görebilirsiniz. Top 5 listesi yapacak olursak “Özgüven, özsaygı, özdeğer, özşefkat ve özsevgi” şeklinde bir sıralama yapmak en doğrusu olacaktır. Buna basit bir şekilde “5 Ö Kuralı” diyebiliriz. 5 Ö Kuralı’na farklı bir yazıda değinmeyi düşünerek öncelikle bu kuralın temelini oluşturan kelimeye odaklanmak istiyorum. Yani, “Özdeğer” kelimesine…

Öncelikle şunu hiçbir zaman unutmamalıyız; kendimize değer vermiyorsak, kendimizi sevmiyor, saymıyor, güvenmiyor ve şefkat duymuyoruz demektir. Şöyle düşünün, bir insana değer verdiğiniz zaman onu fazlasıyla seviyor, ona güveniyor, saygı duyuyor ve şefkatli davranıyoruzdur, değil mi? O halde bunu neden kendimize yapmıyoruz? Basit bir düz mantık yapacak olursak, başkalarına gösterdiğimiz değer, tamamen sahte mi oluyor? Kendimize değer vermiyorsak, bir başkasına verdiğimiz değer bir “hiç” mi oluyor?

Özdeğer Nedir?

Özdeğer kavramına giriş yaparken öncelikle bu kavramın ne olduğunu bilmemiz gerekiyor. Merriam-Webster, “Saygı duyulmayı hak eden iyi bir insan olduğunuzu hissetmek.” diyor özdeğer kavramı için.

Christina Hibbert ise “Özsaygı kendiniz hakkında düşündüğünüz, hissettiğiniz ve inandığınız şey iken, özdeğer bu sayılanların hepsinden daha fazlası olduğunuzun farkında olmaktır. Değerli, sevilebilir ve bu yaşam için gerekli bir değere sahip olduğunuzu kabul etmektir.” diyor.

Bu iki açıklamadan da çıkartacağımız sonuç, özdeğer kavramının özsaygı kavramı ile yakından bir ilişkisi olduğu fakat özsaygıdan daha farklı ve üstün olarak “farkındalık” yaratan bir kavram olduğunu anlıyoruz. Daha da kısa bir şekilde açıklamak gerekirse özdeğer, bu hayatta var olmanızın bir değer yarattığını gösteren ve bunu farkında olmanızı sağlayan şeydir.

O halde özdeğer, sonradan da öğrenebileceğimiz ya da yaşadığımız olaylar doğrultusunda değiştirebileceğimiz, geliştirebileceğimiz bir kavram olarak yer alıyor hayatımızda… Öyleyse, özdeğer kavramını bir öğrenme yolu var mı?

Elbette var! Fakat bu kavramın temelleri çok küçük yaşlarda atılıyor, yani bebeklik zamanlarımızda. Çevremizden gördüğümüz ilgi, değer, sevgi ve davranışların tamamı bu kavramın bizde oluşmasını sağlıyor. Özellikle yakın çevremizin olumlu ya da olumsuz bir şekilde bizlere yönelik bulunduğu hal, hareket ve geri bildirimler, bu kavram üzerinde daha da etkili bir hal alıyor. Eğer günümüzde pek çok kişilik bozukluğu, depresyon, anksiyete ya da çeşitli ruhsal ve psikolojik problemler yaşayan bireyler görüyorsak, bunun temel sebebi çok küçük yaşlardayken “özdeğer” kavramının kendilerine oldukça olumsuz bir şekilde yaşatılmasıdır. Travma derecesinde yaşanan olaylar sebebiyle, bireylerin bu kavrama ait herhangi bir his ya da düşünce oluşturmamasının sonucunda ilerleyen yaşlarda yüzde 90 olasılık ile kişilik bozukluğu yaşandığı görülüyor.

Özdeğer Nasıl Öğrenilir?

Öncelikle özdeğeri yüksek ve düşük olan kişileri bu noktada ayırmamız gerekiyor. Özdeğeri yüksek olan kişiler hayatlarına ve çevrelerine karşı daha hassas bir yapı sergilemektedir. Son derece dürüst, şefkat dolu olurlar ve sevgi göstermekten de çekinmezler. Kendi kendilerine yetebildiklerinin de farkında olurlar. Buna ek olarak bir karar alırken kendilerini son plana atmak yerine çevrelerini ve kişisel yaşamlarını ön planda tutarak yaşayacakları tüm olumlu ya da olumsuz olayları risk ederek sorumluluk alabiliyorlar. Kendilerine ne kadar değer veriyorlar ise başkalarına da o kadar değer gösteriyorlar.

Özdeğeri düşük olan kişiler ise tüm bu saydıklarımızın tam tersine sahip olurken genel olarak kendileri için dünyadaki en kötü şeyleri hak ettiklerini düşünüyor, iyi şeyler olduğu zaman buna layık olduklarına inanmıyor ve hayatlarında daima yaşanacak şeylere karşı en kötü senaryoları çiziyorlar. Dolayısıyla belli bir süreden sonra onlar için anksiyete, depresyon ve yalnızlık kavramı da uzak olmuyor. “Ya siyah ya da beyaz” düşüncesi ile hareket ettikleri için zihinleri beton bir duvar gibi oluyor. Herhangi bir darbede de o duvar dökülüyor. Özdeğer kavramıyla ilgili pek çok yazısı ve bilişsel açıklamaları bulunan Eric Fromm, bu kavramın düşük olduğu kişileri şöyle yorumluyor:

“Özdeğer düşük olduğunda yaşıyormuş gibi görünen ama aslında ruhen ölmüş insanların sayısı çoğalır. Yaşanmamış yaşamlar çoğalır. Dünyadaki bütün kötülüklerin ve savaşların temelinde yaşanmamış yaşamlar vardır.”

Özdeğer düşüklüğü yaşıyorsanız öncelikle geçmiş yaşamınıza değinmeniz gerekiyor. Geçmiş hayatınızda kabullenemediğiniz, affedemediğiniz ya da o zamandan bu yana çözemediğiniz konular, anılar var ise bu yaşantılar üzerine yoğunlaşmalısınız. Bu yoğunlaşmayı da bir psikolog yardımıyla yapmanız, daha kısa bir şekilde durumu özümsemenizi ve anlamanızı sağlayacaktır. Kendinize değerli olduğunuzu hissettirebilmeniz ve bu yaşam için gerekli olduğunuzu fark edebilmeniz için içinizdeki geçmiş sancıları ve acıları azaltmanız gerekir. Bu sancılar ve acılar ile birlikte kim olduğunuzu daha net bir şekilde anlayabilirsiniz. Kim olduğunuzu bilmek, değerli bir insan olup olmadığınızı da bilmenizi sağlar. Bu hayattan ne beklediğinizi ve ne istediğinizi anlamanızı kolaylaştırır. Dolayısıyla geçmiş, bugün ve gelecek arasında bir bağlantı kurmak istiyor ve kendinize değer vermek istiyorsanız önce düne, sonra bugüne ve en sonda da yarına odaklanmalısınız. Çünkü dününü bilmeyen, yarınına da kör olan kişidir.