Bir Alman Deyimi: Schmerzlich Schön


Her kayıptan sonra mutlaka şunu hissedersiniz, eksiklik. Kimi bu eksikliği çok erken yaşlarda hissederken kimi olgun bir bireyken hisseder. Yaşadığınız eksikliğin boyutu her ne olursa olsun, büyük bir içgüdü ile o bölümü kapatmak isterseniz. Bu dönemde zihniniz kör olur. Gördükleriniz, duyduklarınız ve hissettikleriniz bir işe yaramaz. Tam olarak neyi, neden ve nasıl yaptığınızı bilmediğiniz bir dönemdir. Lakin ben bu dönemi, diğer dönemlere nazaran daha çok severim çünkü insan, küllerinden yeniden doğar. Hayatta asla unutulmaması gereken kurallardan biri burada karşınıza çıkacaktır ki o kural; insanlar ve hayat acımasızdır.

Acı Verecek Kadar Güzel

Almanca’da bir deyim vardır: “schmerzlich schön”. Anlamı, “Acı verecek kadar güzel” demektir. Acılarımızı, kimin daha acımasız olacağını biz seçeriz. Fakat bu acının, acı çektiğimize değmesi ve bir o kadar da güzel olması gerekir. Eğer karşınızda size acımasız bir şekilde davranan biri varsa, yaptığına değmelidir. Alacağımız kararlar, yapacağımız seçimler bizleri mutluluklara ve acılara götürecektir. Alacağınız karar ne olursa olsun, acısına değecek ise güzeldir. Çünkü acılara katlanmak demek, bir gün bir sabaha da mutlu uyanma umudu demektir.

Hayat, tıpkı o deyim gibi, acı verecek kadar güzel bir deneyimdir. Bizleri acılara iten şey, tutkularımızdır. Tutku, öyle güçlü bir duygudur ki içerisinde hem güzellikleri hem de kötülükleri barındırır. Tıpkı o deyim gibidir. Tutkulu olmak sizlere acı verir ama bu hayatta tutkulu olmadan da bir işi başarmanız mümkün değildir. O halde sizlere bir soru, tutku acılardan besleniyorsa, yaşamınızdaki tutkuyu takip etmek doğru mudur?

Genel olarak “Bir şeyleri başarmak daima beraberinde mutluluğu getirir” algısı ile hedeflerimize yaklaşıyoruz lakin kimse o hedefi başarmak adına çektiğimiz acıdan bahsetmiyor. Güreş müsabakasında başarılı olan bir adamın ya da kadının, kaç kez yerden yere çarpıldığını bilmemiz gibi…  Başarılı olmayı, tutkulu olmaya da bağlarlar. Kendi tutkunuzu bulmanın ve tutkularınızın peşinden gitmenin başarıya ulaşma konusunda bir harita oluşturacağını söylerler. Peki bu ne kadar doğru?

O „Şey“

Tutkularımız hayatımız üzerinde etkili bir yönetime sahiptir. Bu yönetimin temelinde de acılar, hayal kırıklıkları, kırgınlıklar ve mutsuzluklar vardır. Çünkü tutku, acılardan beslenir. Kelime kökeni bakımından „tutku“, Latince’de “Patior” yani, “acı” anlamına gelmektedir. Hayattaki tutkunuz her ne olursa olsun, acılarınız doğrultusunda oluşan istekler ve yol haritasıdır. Tüm acılarınız ve gelecekte sahip olmak istediğiniz şeyler, arzularınız, tutkularınızı temsil eder.

Tutkulu olmak, başarısızlık anında bile „Ben bunu istiyorum“ diyebilmektir. Tutkulu olduğunuz müddetçe hayallerinize kavuşabilirsiniz. Fakat burada kilit bir nokta vardır. O da tutkulu olmak ile başarı arasında kurulan ilişkidir. Başarılı olan her insan tutkulu olamaz ama tutkulu olan her insan bir gün başarılı olabilir. Çünkü tutku, söz konusu acılar olsa bile, bir gün başarısız olma ihtimalini göz önünde bulundurarak yine de başarılı olmayı istemektir. Yani acılarla beslenerek mutluluğa doğru yürümektir.

Bu durumda unutmamanız gereken nokta, kendiniz olacaksınız. Attığınız her adımdan, kaçtığınız her andan, hayatınızda başarılı ya da başarısız olduğunuz her andan sizden başkası sorumlu tutulamaz. Yani, size acı verdiği halde güzel gelecek, çektiğiniz tüm acılara değecek, sizi tatmin edecek ve sonunda da kendinizi başarılı hissetmenizi sağlayacak o “şeyi” bulmalısınız.