Romalı Şair Quinto Horacio Flaco, “Carpe Diem” yani, “anı yakalamak” dediğinde, sizce neyi vurgulamıştır? Orijinal hali Latince olan bu cümlenin tamamı, “Carpe diem, quam minimum credula postero ” olarak bilinmektedir. Cümlenin Türkçe karşılığı ise, “Günün keyfini çıkar, yarına güvenme” şeklindedir. Fakat insanlar olarak bu cümleyi yanlış anlıyor ve algılıyoruz. Çünkü Romalı Şair bu cümlesi ile anı yaşamının zamanı boşa harcamak olduğuna değinmiştir. Peki gerçekten anı yaşamak, zamanı boşa harcamak mıdır?
Anı Yaşamak Zamanın Akıp Gitmesine İzin Vermektir
Ne yazık ki insanlar olarak zamanın akıp gitmesine izin vermek konusunda problem yaşıyoruz. Çünkü beynimiz bu durumu bir tehdit olarak algılıyor ve “anı yakalamak” karşısında tepki veriyoruz. Hatta ve hatta “Carpe Diem” mottosunu benimseyen kişilere de ön yargılı bir şekilde yaklaşıyoruz. Fakat kabul etmemiz gereken bir olgu vardır ki bazı insanlar geleceğe ya da geçmişe değil, şimdiye odaklıdır. Pek çoğumuzda şimdiye odaklanma konusunda problem yaşar ve genellikle geleceği düşünür. Bir kısmımız da geçmişte yaşamayı tercih eder ve geleceğini unutur.
Günümüz toplumları içerisinde anı yaşamak ya da yakalamak, medeniyet göstergesi olarak sayılmaktadır. İnsanların ilerleyebilmesi için anı yaşaması gerektiği vurgulanmaktadır. Çoğu toplumda bu görüş kabul edilmemektedir ki bizler de öyle bir toplum içerisinde yaşıyoruz. Örneğin aramızdan kaç kişi bir anda seyahate çıkabiliyor ya da bir anda evden ayrılabiliyoruz? Kaçımız gece vakti canı çorba içmek istiyor çorbacıya gidiyor? Ve yahut aramızdan kaç kişi sırf o an canı o şeyi yapmak istiyor diye onu yapıyor? Sayımız eminim ki çok az…
Toplum Baskısı Engel Oluyor
Kişisel gelişimde altın kural; geçmişten ders alıp, şimdiyi düşünerek, geleceğe yönelik hareket etmektir. Fakat bu konuda da karşımıza büyük bir engel çıkıyor, “toplum baskısı”!
Barselona’da önemli bir konferansta yer alan Eckhart Tolle, insanların büyük bir talihsizlik içerisinde yaşamlarını sürdüğünü dile getirmiştir. Bu talihsizlik ise bir insanın zihinsel, maddesel ve duygusal anlamda esir olmasıdır. Geçici olarak sayılacak pek çok şeyi takıntı haline getirmemiz, birer talihsizliktir. Zihinsel anlamda tatmin olabilmek için kendimizi tanımlamaktan vazgeçmemiz gerekir. Zihinsel, maddesel ve duygusal olarak esir düştüğümüz konular, hayatımız boyunca bizlere engel olacaktır.
Bu noktada en önemli detay ne yazık ki toplum baskısıdır. Çünkü Türkiye gibi pek çok toplum içerisinde bir şeyler yaparken yargılanmamak ya da aşağılanmamak ne yazık ki mümkün değildir. Başkalarını düşünerek hareket etmemiz gerektiği bizlere çok küçük yaşlardan itibaren “Kızım/oğlum el alem ne der sonra?” sorusu ile öğretilmiştir. Fakat bu soru altında yaşamak, hayatımızın en büyük talihsizliğidir. Çünkü geleceğe yönelmek için şimdiye odaklanmak, şimdiyi oluşturabilmek için de geçmişten ders almak gerekir.
“Hareket ya da eylem her zaman şu anda gerçekleşir. Çünkü bunlar, bedenin sadece şu anda ve burada var olan ifadelerinin dışa vurmasıdır. Manevi zihin ya geçmişte ya da gelecekte yaşayan bir hayalet gibidir. Sizin üzerinizdeki tek etkisi, ilginizi şimdiki zamandan uzaklaştırmaya çalışmaktır.” der Sokrates. S
öylemek istediği ise şudur, “El alem ne der?” sorusu karşısında bile yapacağımız her hareket, o an yapılacaktır. Yani gerçekleştirdiğimiz her eylem aslında anı yakalamamıza sebep olur. Bu nedenle zihnimiz geçmişte ya da gelecekte gerçekten var olamaz. Sadece şu ana odaklanır. Zihnimizin geçmişteki olayları hatırlaması, gelecekteki yaşantısına odaklanması için şu an denilen zamanı yaşaması zorunludur. Fakat ne geçmiş ne de gelecek yaşanmak zorunda değildir. Beyin, kendisini “şimdi” kelimesinden uzaklaştırmayı sever çünkü, boşa zaman kaybetmek istemez. Fakat aslında olan şimdidir ve her zaman öyle olacaktır…