Saygı kelimesinin sözlükteki anlamlarından biri, ” büyüklere, yaşlılara, değeri yüksek olanlara, kutsal bilinen kimselere, şeylere karşı duyulan, sevgi ve çekinmeyle karışık bağlılık duygusu.” diğeri ise “başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu, inceliği.”dir.
Kendimizden büyük yaştaki insanların, kutsal olarak günümüze taşınmış kimselerin tam olarak doğru olduğunu nasıl anlar, biz küçükler. Bir de kendinden de küçük olanlara aktarım sırasında da bir yanlışlık söz konusu değil midir?
Konu saygı olunca herkesin değerlerinde farklılıklar meydana gelir. İnsan için karmakarışık bir kavram demek yanlış olmaz. Çünkü toplu taşıma aracında bağırarak telefonda konuşan biri bana saygısız gelirken, o kişiye ya da bir başkasına gelmeyebilir. Konuşan kişi sürekli bu durumu başkalarına yaşattığı için, bu zamana kadar fark etmemiş olabilir. Zaten insan kendine çuvaldızı bırak iğneyi bile batırmıyor ki.
Çevresine saygı göstermeyen insan kendi büyüklerinden öğrendiğini uygular. Çünkü toplum da bu olguyu destekler. Davranışı yapan kişi zaten küçük olan tarafsa, büyükler ona dur diyemez, küçükler de saygısızlık yapmak istemez. Peki bu yanlış giden ve gitmeye devam eden düzen nasıl değişecek?
Bizden küçüklere de aynı yanlışları öğretmek, daha doğrusu kendi doğrularımızı ya da toplumun dayatmalarını aktarmak ne kadar doğru olabilir ki?
Büyümeye Çalışan Küçükler
10 kişilik bir gruptan bildikleri bir kavram üzerine 10 ya da 20 farklı fikir de çıkabilir, 100 farklı fikir de. Daha sonra en mantıklı olan fikri hayata geçirmeye karar verirler. Bir okul kampını düşünün. 10+1’den bir de öğretmen ekleyelim. 10 küçük çocuğun fikirlerinin kalıbından daha büyük olmadığını düşünen ve saygıya önem veren, saygıyı da kendi büyüklerinden öğrenmiş bir öğretmen.
Gerçekten aydın bir kişi olması gerekir ki, onlara da söz hakkı tanıyabilsin, nereye kamp kurulacağına dair. Ancak kamp konusunda deneyimli, bilgili ve büyük olan kişi çok yüksek ihtimalle kendini yeterli hissettiği bir konuda kendi doğru bildiğini uygulayacaktır.
Herhangi bir fikri de kabul görme olasılığı çok düşüktür. Hatta kendine karşı saygısızlık olarak bile nitelendirebilir. Genellikle en uygun kamp yeri, suya yakın olandır. Bilgili ve özgüven sahibi olan öğretmen ise konumu belirler ve çadır aşamasına geçilmesi için öğrencilerini yönlendirir. Bir öğrenci öğretmenin günlük planı açıklamaya geçtiği sırada, “Hayır, burada kamp kurmamalıyız öğretmenim!” şeklinde çıkışır ve sözünü keser. Öğretmen nedenini sorunca çocuk, tehlikeli olduğunu söyler. Öğretmen ise kamp hakkında bildiklerini ve deneyimlerini paylaşır.
Toplumumuzda büyüklerin sözünü kesmek en büyük saygısızlıktır. Diğer anlamı üzerinden bakıldığında ise onun düşüncelerinin yanlış olduğunu bağırmaktan çekinmeyen çocuk, saygısızdır. Öğretmen, ondan daha iyi bildiğini düşünmediği için saygısız çocuğu cezalandırır. Çocuk ise arkadaşlarına durumu anlatır.
Her yaz ailesi ile orada kamp kurduklarını, ilerideki meyve tarlası yüzünden geceleri yaban domuzlarının geldiği ve su kenarına da uğradıklarını söyler. Çocuklar korkar ancak ceza almak istemedikleri için kendi fikirlerinin saygısızlık olduğunu düşünüp susarlar.
Bu çocuklar yıllar sonra o öğretmenin yerinde olsalar da aynısını yaparlar, çünkü öğrendikleri budur. Büyüğe saygılı olmak, onun bildiklerini doğru saymak şarttır. Bir an önce büyümeye çalışır çocuklar, sırf saygı görebilmek için.