Günümüz yaşantılarına şöyle bir bakarsanız, herkesin farklı davrandığını görebilirsiniz. Yapısal olarak oldukça sinirli olan biri, iş hayatında beklenmedik derecede güler yüzlüdür mesela ya da misafir ağırlamaktan nefret eden biri altın günü için börekler açmış, sarmalar sarmış, kısırlar yapmıştır.
Neden kendimize karşı bu kadar ikiyüzlüyüz? Neden kendimizi kendimiz olarak kabul etmiyoruz ve insanların da sonra bizi olduğumuz gibi kabul etmesini bekliyoruz? Gerçekçi davranmadıktan sonra bizi anlamalarını neden bekliyoruz?
Eğer hayatınızın herhangi bir noktasında mutlu ve huzurlu olmak istiyorsanız veyahut başarılı olmayı deniyorsanız öncelikle kim olduğunuzu hatırlamalısınız. Çünkü kim olduğunuzu bilmek, nasıl olduğunuzu da kabul etmek demektir. Hatta Freud der ki, “Ne olduğun önemli değil, olduğunu kabul et yeter.”
Dünya Sanılanın Aksine Oldukça Küçük
7 milyara yakın nüfusun, 236 tane ülkenin ve 7 kıtanın olduğunu düşünürsen Dünya sana çok büyük gelebilir. Fakat Dünya sanılanın aksine oldukça küçüktür. Kendinizden kaçamayacak kadar küçük… Kaybedenler Kulübü filminden bir replik canlandı şimdi gözümde. Orada şöyle deniyordu:
“İnsanın yeryüzünde kendisine en uzak olduğu nokta, kendi sırtıdır aslında.”
Kendimizden uzaklaşmayı ve başka biri gibi davranmayı o kadar seviyoruz ki kendimizi göremiyoruz. Yeryüzünde nereye giderseniz gidin, ne yaparsanız yapın ulaşabileceğiniz nokta yine kendinizle olduğunuz noktadır. Kendi hayatımdan örnek vermem gerekirse Çanakkale’den İzmir’e daha iyi bir hayat yaşamak adına taşındım geçtiğimiz ay. Peki ne oldu? Ne oradaki yaşantım ne de buradaki yaşantım değişmedi. Çünkü ben, yine aynı benim. Çünkü geçmişimin ve geleceğimin yaşadığım şehirle hiçbir alakası yoktu, tüm konu benimle ilgiliydi.
Bunu fark etmem kendimle pek çok iç savaşa girmeme neden oldu. Dünya kendimden kaçamayacağım kadar küçük bir yer. Sizin de öyle. Her adımınız, bir sonraki adımınızı takip ettiği müddetçe ne anılarınızdan ne geçmişinizden ne pişmanlıklarınızdan ne de öfkelerinizden kaçabilirsiniz. Bir kaçış noktası arıyorsanız eğer ben kendimi sevmekte buldum. Kendimi affetmekte ve kendimi hatırlamakta buldum. Kendimi kendim gibi gördüğümde şunu fark ettim, ben sevilmeye, saygı görmeye, değerli olmaya değen bir insandım ve ben, kendim gibi olduğumda en mutlu kişiydim.
Yine film repliklerinden birine değineceğim bu noktada ki hepimizin büyük bir heyecanla izlediği V for Vandetta filminde de şu replik geçer, “Yeryüzündeki tek gerçek mutluluk, kendi sahte kimliğimizin zindanından kaçabilmektir.”. Dünyanızı kendinize sahte bir kimlikle zindan etmeye ne hakkınız var? Bu beden size emanet olduğu müddetçe ona en iyi şekilde bakmanız gerekiyorsa, mutsuzluğun da o bedene zarar verdiğinin farkında mısınız? Kendi kendinizi, bir başka kişiliğe bürünüp kısıtlayarak elde edeceğiniz tek şey, dört duvar arasıdır. Kelepçeler ile bağlanmış bir mahkumdan ne farkınız kalır?
Misafir ağırlamayı sevmiyor musunuz? Evinize kimseyi davet etmeyin…
Oldukça sinirli bir yapınız var ve patronunuza sürekli olarak güler yüzle mi davranıyorsunuz? Yapmacık olmayın. Sorununuzdan bahsedin ve tedavi görün.
Hayatınızı kolaylaştırın. Aslında hayatı zorlaştıran tek şey sizsiniz. Bırakın. Bırakın ki her şey yolunu bulsun. Kendinizle bir bütün olun ve bu bütünlüğü bozmadığınız takdirde mutluluğunuz daim olsun…