Değişim” ya da “değişmek” büyük bir kaosun ortasına hafifçe adım atmak gibidir. İnkar etmeyelim, hepimiz değişmekten korkuyoruz ama hepimiz de bir o kadar değişmeye hevesliyiz. Değişmek istemesek de değişiyoruz. Değişmek zorunda kalıyoruz. Çünkü hayat, değişmek istemeyenleri silip geçiyor tek seferde.
Açıkça söylemek isterim ki değişim, dikenli bir yoldur. Bu yolda nasıl yürüyeceğini belirlemeden önce kendine karşı şefkatli davranman gerekiyor. Çünkü sen kendine şefkatli davranmazsan, bir başkası da davranmıyor. Hayatın belki de en acımasız kurallarından biri bu: kendine yapmadığını, bir başkasının sana yapmaması!
Kendi hayatımı göz önüne aldığım zaman son üç sene içerisinde tarif edilemez bir değişim yaşadığımın bilincindeyim. Kimileri kendi isteğim doğrultusunda olurken kimileri zorunluluk sebebiyle kimileri ise hiç farkında olmadığım bir şekilde gerçekleştir. Farkında olayım olmayayım tepkim hep aynıydı, kabullenemedim. Herhangi bir şeyi yaşadığımız zaman kabullenememek, itiraz etmek zihinsel olarak verdiğimiz bir tepki olsa da bu süreci kolaylaştırmamız gerekiyor. Süreci kolaylaştırmak da bizim elimizde. Şöyle düşünelim, cam kırıklıkları batan elinizi yumruk yapmak mı istersiniz, elinize batan camları çıkarmak mı? Yumruk yaparsanız daha da batacak o camlar fakat ilk batma hissindeki kadar acı vermeyecek. Camları çıkartmak istediğinizde batma hissinden daha şiddetli bir acı çekeceksiniz fakat iyileşeceksiniz.
Her Değişim Bir Dönüm Noktasıdır
İşte elinize batan o cam kırıklarını çıkartmak, değişimin ta kendisi olacaktır. Herhangi bir şeyi aynı yol güzergahında ilerletirseniz, geriye dönmeniz o kadar zor olur. Bunu tıpkı yanlış yoldan yürümek gibi düşünün. Yolda yürürken yanlış olduğunu fark etmediğiniz için gayet keyifli ve emin bir şekilde adımlarınızı atabilirsiniz. Fakat yanlış olduğunu bildiğinizde içinize şüphe düşer. Geriye dönmek istediğinizde “Tekrar yanlış yapacak mıyım?” korkusu sarar tüm bedeninizi ve daha nice problem…
Kendinize şefkatli davranmayı öğrenirseniz, kabullenme süreciniz de o kadar kolay geçiyor inanın. Kendi hayatıma son üç senedir bu şekilde yön veriyorum ve böyle yön verdiğimden beri hayatımdaki dönüm noktalarında virajı çok iyi alıyorum. Size verebileceğim en büyük sır, her değişimin hayatta dönüm noktası olduğudur. Bu dönüm noktaları pek çok düşüncenizi, hareketinizi etkiler. Düşüncelerinizi, duygularınızı ve hareketleriniz etkileyen herhangi bir olay, nasıl olur da dönüm noktanız olmaz? Kuaförde saçınızı kestirdiğiniz zaman kesimi beğenmediğinizde bunun geri dönüşü olmayacaktır. Kesilen saçlarınızı tekrardan yapıştıramayacağınıza göre durumu kabullenmeniz gerekir. Saçınızı bir daha aynı kuaförde kestirmeyeceğinize karar vermek ise dönüm noktasıdır.
Bir nevi, o dikenli yol üzerinde nasıl yürüyeceğinizi öğrenmek acı verecek şekilde gerçekleşir. Belki de değişime acı verdiği için katlanmak istemiyoruz. Çünkü değişim, bir hayli can yakar. Genellikle kötü olayların, negatif düşüncelerin esiri olunduğu zaman hayatımıza misafir olarak gelir değişmek. Fakat oldukça ağır bir misafirdir. Çayı kaç şekerli içtiğini söylemeden sizden ağzına layık bir çay koymanızı bekler. Bu beklenti içerisinde yapmanız gereken şey, kendi başınızı okşayacak biri yerine kendi başınızı kendiniz okşamanız. Çünkü az önce de belirttiğim gibi, sen kendine yapmıyorsan, başkası sana hiç yapmaz…