Perennial Philosophy, yani ebedi felsefe, Rönesans döneminden itibaren kültürel olarak yaygın bir şekilde kullanılan düşüncelerden biridir. Bu düşünceler, akademik ve toplumsal açıdan 20. yüzyıldan itibaren popüler hale gelmiş ve birçok dini inanca yönelik bakış açısı oluşturmuştur. Bazı kişiler toplum içerisindeki dini öğretilerin ebedi felsefe ile oluştuğunu da savunmaktadır.
Bu felsefe, dini inançları ve tutumları şekillendirmekle kalmamakta, bununla birlikte zihni açmakta ve bakış açısını genişletmektedir. Manevi yönden bilgelik kazanmak isteyen kişiler için evrensel gerçeklikleri paylaşma fikirleri üzerine dayalıdır. Felsefenin temelinde gerçeklik vardır ve bu gerçeklik anlaşılmaya çalışılır.
İngiliz Yazar ve Filozof olan Aldous Huxley, “Ebedi Felsefe” üzerine çalışmış ve Platon’un form teorisi üzerine çalışmalar gerçekleştirmiştir. Bu çalışma sonucunda da felsefenin temel fikirlerini ortaya çıkarmıştır. Bu fikirler ise şu şekilde yer alır:
– Dünyada içsel, saklı bir birlik var.
-Bu birlik, birçok yerleşik uygulamada bulunur.
-Sınırlı değildir, yalnızca bir geleneğe özgü değildir.
Huxley, Ebedi Felsefe kitabında da fikirlerin toplum içerisinde geliştiğini ve yaygınlaştığını şu şekilde ifade etmektedir:
“… şeylerin, yaşamların ve zihinlerin dünyası için önemli olan ilahi bir gerçekliği tanıyan metafizik; ruhta ilahi gerçeğe benzer, hatta özdeş bir şey bulan psikoloji; insanoğlunun sonunu tüm varlıkların içsel ve kadim bilgisine yerleştiren ahlak; bu şey eski ve evrenseldir.”
Ebedi Felsefe İlahi Gerçekliğe Dayanır
Huxley, bütün dini geleneklerin “ilahi bir gerçekliğe” dayandığını ifade etmektedir. Önemli olan bu gerçekliği nasıl anladığımız ve nasıl bir yere koyduğumuzdur. Gelenekler, öğretiler ve formlar, zıtlık oluşturabileceği gibi insan hayatı için temel amaçların deşifresi de olabilmektedir. Dolayısıyla Ebedi Felsefe insanların yaşam arayışını kapsamaktadır. Bu kapsamda felsefenin oluşturduğu fikirler şu şekildedir:
- Dinler birbiri ile çatışma içerisindedir.
- Dini inançlar değişkendir.
Dünya üzerindeki her dini inanç birbiri ile çatışma içerisindedir. Müslümanlık ve Hristiyanlık ortak noktalarda buluşabilir fakat çatıştığı noktalar da mutlaka vardır. Çünkü din, göreceli bir kavramdır. İnsanlar bu inanç ve tutumlar üzerinde farklı düşünceler içerisine girebilir. Müslüman biri Hristiyan, Hristiyan biri Müslüman olabilmektedir. Hayata yönelik bakış açımız değiştikçe, dini inanç ve tutumlarımız da değişmektedir.
Ebedi Felsefe ve Zihin İlişkisi
Din, insanların yaşamlarına yardımcı olmak adına ahlaki ve manevi rehberlik oluşturur. İnsanlar dini açıdan bazı amaçlara ve hedeflere sahiptir. Bu amaçlar ve hedefler, insanlar arasındaki uyumsuzlukları da oluşturmaktadır. Çünkü her insanın dine bakış açısı farklıdır. Ateizm, deizm, agnostizm ve çeşitli bakış açılarının ortaya çıkmasındaki temel etken de budur. Edindiğimiz bu bakış açıları birbirimiz üzerine bir anlam arayışı içerisine girmemize neden olmaktadır. İnsanlar birbirlerini anlamak adına ebedi felsefe fikirleri üzerine yoğunlaşma ve o insanın yaşam biçimini öğrenme çabası içerisine girmektedir.
Felsefeyi kabul ettiğimiz, dini inanç ve tutumların birbiri ile çatıştığını kabul etmemiz gerekir. Hepimiz aynı fakat bir o kadar da farklıyız. Bunu kabul ettiğimizde, her insanın varlığını, düşüncesini ve inançlarını kabul etmiş oluruz. Bu bir güvencedir. Bir insanı kabullenmek, ona dair bir güvence yaratmaktır.
Her insanın hayatında mutlaka bir amacı ve hedefi vardır. Ebedi felsefe de bu amaç ve hedeflere herkesin farklı yollardan ulaşabileceğini göstermektedir. Kimi insanlar dini inanç ve tutumlarını gerçekleştirerek bu hedef ve amaçlara ulaşmaya yönelebilmektedir. Kimi insanlar ise ateist olabilir ve kendilerine farklı bir felsefe/rehber arayışı içerisine girebilmektedir. Bu insanı da kabul etmemiz gerekir.