Engeller her yolda vardır, anlamayız. Her kararımız yeni bir yola sürükler bizi ya da biz kararlarımızı da sürükleriz yürüdüğümüz yolda. Herkes yürüdüğü yolu doğru sanır. Kendi için doğrudur da nitekim. Peki ardımızda birini bırakmamak için geri döner miyiz o yollardan? Yolun sonu aydınlık olsa da ayağımıza çarpan küçük bir taş yüzünden diğer yola sapar mıyız?
Bugün ayağına küçük bir taş çarptığında vazgeçenlerden ve kaybedenlerden bahsedeceğiz. Çünkü hayat engebeli bir yoldur. Taşları, dağları, büyük su birikintileri, dikenli çalıları, giydiğin ayakkabıya uygun olmayan yolları vardır.
Engellere Verdiğin Tepkiler Seni Sen Yapar!
Hayatla sürekli bir mücadele halindeyiz, yaşamak için, büyümek için, doymak için, mutlu olmak için, sevmek ve sevilmek için… Sevdiğim bir sözdür ve zaman zaman kendime hatırlatırım. “Her insan ölecek yaşta.” Yaşamak ve bunu sürdürebilmek için fark etmesek bile bir mücadele halindeyiz. Her geçen saniye ile kendimizi bulma, yaşlanma dahilindeyiz. Karnımızın acıkıp da bize seslendiği zaman, doymak için bile bir emek harcamamız gerekiyor.
Peki ya mutlu olmak? Kişiden kişiye farklılık gösteren, hepimizin en çok uğraştığı kavramlardan biri olan mutluluğa ulaşmak için gün içinde sınırsız şeyler yapıyoruz. En basit örneği, yeni bir güne mutlu uyanmaya çalışmamız belki de. Bir de büyük savaşlar verdiğimiz sevgi var tabii. Hepimiz sevmek ve sevilmek için can atıyoruz doğamız gereği.
Ama bu yolda ayağımıza takılan bir taş oldu mu ya da yokuş, vazgeçiyoruz korkuyoruz engeller yüzünden ve seçtiğimiz yoldan. Oysaki ne çok severiz sevdiğimiz insanla tanışma hikayemizi, yüzümüzde gülücüklerle anlatmayı. İster sevgi, ister başka kavramlar olsun, yola devam edebilmek için oluşabilecek tüm engelleri aşmamış gerekiyor ve hayat alabildiğine engebeli.
Yolundan Eminsen Engellerden Kaçma!
Doğumdan ölüme kadar geçen süre boyunca daima engeller çıkacak karşına. Sen sen ol, hiçbirinden korkma. Senin ayağına cam kırığı batsa ve seni yaralasa da orada biraz bekle, ama geldiğin yolu geri yürüme. Bizlerden yaşça büyük olanlar derler ya “Gel giderken, ben dönüyordum.” Ah be amcacım, ah be teyzecim; koca yolu niye geri teptin?
Tecrübeleri fazla, engeller görmüş insanlar, sanki sizmişsiniz gibi, yaşadıklarını aktarırlar, fırsat buldukça. Oysa Ahmet ile Mehmet, Ayşe ile Fatma asla bir olamaz.
Ahmet karşısına çıkan büyük bir tuğla yığınını sağa sola atarak temizler, Ayşe üzerinden tırmanır. Mehmet hepsini nizami ve tekrar devrilmeyecek şekilde dizer. Fatma ise var gücüyle ittirir. Bir başkası ise daha önce bir tane tuğladan korktuğu için geldiği tüm yolu geri döner.
Şimdi söyle bana, ben giderken yolu dönen; Ayşe miydin, Fatma mıydın, Ahmet miydin, Mehmet miydin? Kimdin sen, hangimizdin?
Böyle anlarda insan bağırmak istiyor. “Herkes kendi yoluna baksın kardeşim!” Sen de bunu yap. Engellerini kendi şeklinde aş, yoluna devam et. Engelleri aşman zaman alsın. Bitir tekrar yoluna devam et. En büyük korkuların çıkarsa karşına, içindeki çocuğun tut elinden ve yoluna devam et. Seni amacından, hedefinden ve istediğin her şeyden vazgeçirebilecek kadar büyük bir engel yoktur. En büyük engelin kendi kendini ikna etmek için ürettiğin bahanelerindir.
Eğer karşına çıkan ilk engelde ürettiğin minicik bir bahanen varsa, orada bahanenle aç, susuz, yorgun, sevgisiz, hevessiz ölümü beklersin. Tercih senin, ya ürettiğin bahaneyi gömeceksin engeline ya da ölmeyi bekleyeceksin tüm sükûnetinle.