Amerikalı köşe yazarı olan Erma Boombeck, yaşamının son zamanlarında kanser hastalığıyla mücadele etmekteydi. Yaşamına pek çok yazı sığdıran Boombeck’in günümüzde En Çok Satanlar listesine girmiş 15 adet kitabı bulunmaktadır. Zorlu bir yaşam mücadelesi veren Boombeck, 20’li yaşlardayken henüz kanser teşhisi konulmuş kadınlardan biridir. Yıllar boyu böbrek kanseri ile mücadele etmiştir. Böbrek kanseri için nakil beklemiş, 3 Nisan 1996 yılında aradığı böbreği bulmuş fakat 22 Nisan 1996 günü 69 yaşındayken ameliyat sonrası komplikasyonlar nedeniyle vefat etmiştir.
Hayatının son günlerinde, yüzümüze tokat gibi çarpacak bir yazıyı kaleme almıştır ünlü Köşe Yazarı. Bu yazısında ölüm döşeğindeki bir kadını değil, ölüm döşeğine gelmeden önce herkesin yapması gerekenleri dile getirmiştir. Anın kıymetini bilmenin ne demek olduğunu, her günümüzün son günmüş gibi yaşanması gerektiğini ifade etmiştir. Çünkü hiçbirimiz ne zaman öleceğimizi bilmiyoruz. Ne zaman toprağın altına gireceğimizi bilmiyoruz. Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor ve yaşatıyoruz. Oysa acı bir gerçek var ki o da ölüm. Bir gün öleceğinizin farkına vardığınızda, bugününüzü nasıl yaşamak isterdiniz? İşte bu soruya vereceğiniz cevabı Erma Boombeck yazısında kaleme almış.
Erma Boombeck’in Son Yazısı
“Hayatımı yeniden yaşayabilseydim eğer; hastayken yatağa girer dinlenirdim. Ben olmadığım zaman her şey kötüye gidecek diye düşünmezdim. Gül şeklindeki pembe mumu saklamaz yakardım. Daha az konuşur, ama daha çok dinlerdim…
Yerler kirlense, masa örtüm lekelense bile daha çok arkadaşımı akşam yemeğine davet ederdim. Oturma odasında televizyon seyrederken patlamış mısır yer, yerler leke olacak diye korkmazdım. Bana gençliğini anlatmaya çalışan dedeme daha çok vakit ayırırdım. Kocamın sorumluluklarını daha çok paylaşırdım…
Saçım bozulmasın diye, arabanın camının açılmasını önlemezdim. Eteğimin lekelenmesine aldırmadan çimlere otururdum. TV seyrederken daha az, hayata bakarken daha çok ağlar ve gülerdim. Ömür boyu garantilidir denilen hiçbir şeyi satın almazdım…
Hamileliğimin bir an önce sona erip, doğum yapmayı dilemek yerine, hamile olduğum her anın tadını çıkarır ve içimde bir canlı yaratmanın ne kadar harika olduğunu fark ederdim. Bu o kadar nadir bir olay ki; Mucize gibi bir şey!
Çocuklarım beni öpmek istediklerinde, asla “Önce git ellerini yüzünü yıka” demezdim. Onlara daha çok “seni seviyorum”, ondan da daha çok “özür dilerim” derdim… Ama başka bir hayat verilseydi en çok yapacağım şey; her dakikasını değerlendirmek olurdu.
Dikkatle bak, gerçekten gör, yaşa, vazgeçme! Küçük şeyler için şikayet etmekten vazgeç! Bana benzemeyenler, benden daha çok şeye sahip olanlar ve kimin ne yaptığı beni ilgilendirmezdi. Bunun yerine, ilişkilerimi güçlendirmeye çalışırdım. Sahip olduğunuz ruhsal, fiziksel ve duygusal her şey için şükredin…
Tek bir hayatınız var ve bir gün sona eriyor. Umarım her gününüzü değerlendirirsiniz.”