Bizlere hem sevgiyi hem de nefreti anlatan duygu grubuna, zorlu duygular denmektedir. Bu duyguları ortaya çıkarmak için mutlaka tetikleyici bir unsurun hayatınızda bulunması gerekir. Bir düşünce, bir eylem ya da bir seyahat… Herhangi bir eylem, his, aktivite ya da düşünce içerisinde bulunduğunuzda ortaya çıkan bu duygular, anlatılması ve histen düşünceye aktarılması zor olan duyguları kapsamaktadır.
Temel olarak insanın hissini ve düşüncelerini yansıtmakta zorlandığı 5 adet duygu vardır. Bunlar; mutluluk, mutsuzluk, öfke, korku, tiksinme olarak yer alır. Bu duyguları başka bir insana aktarmakta, kelimelere dökmekte ya da yüksek bir sesle kendimize bile söylemekte büyük bir zorluk çekeriz. Çünkü bu 5 temel duygu, karmaşık olmasının yanı sıra içerisinde yer aldığımız duygu durumunda bizleri daha da kötü etkileyen ve genel ruh halimizde motivasyon düşüklüğü yaşatan duygulardır. Dolayısıyla bir kaçış ya da çıkış yolu ararken kendimizi dört duvar arasında hapsolmuş halde bulabiliriz.
Kelimelere Gerek Yok
Öncelikle yaşamımızdaki bu zorlu hisleri bir başkasına aktarmak için Türkçe’de yeteri kadar kelime bulunmadığını kabul etmemiz gerekir. Çünkü her ne yaşarsak ve ne hissedersek hissedelim, kimse bizim yaşadığımız ya da hissettiğimiz duygu aynı seviyede yaşamayacak, hissetmeyecektir. Bu nedenle birine karşı hislerinizi anlatmak istediğinizde, sizi tam anlamıyla ifade edecek olan kelime arayışından vazgeçmelisiniz. Kelimeler birer iletişim aracıdır fakat püf nokta empati kurabilmekten geçer.
Söz konusu olan bu hisleri aktarmak için empati kurmak da belli bir noktadan sonra yeterli gelmez. Bunun sebebi hislerin oldukça karmaşık bir yapıya sahip olmasıdır. Örneğin hamam böceğinden korkan biri bu böceğe karşı tiksinti duyacak, tiksinti duyduğu için korkacak, bir hamam böceği ile karşılaştığında sinirlenecek ve dolayısıyla mutsuz olacak. Mutsuz olunca da kendisini mutlu etmek isteyecek.
Bu hisleri zor yapan kısım, kendimizden emin olamamamızdır. Çünkü duyguları bir araya getirmek, daha da doğrusu bu duyguların bizi neden zorladığını keşfetmek zaman alan bir süreçtir. Herhangi bir duyguyu kabullenmek için belli bir süreçten geçmemiz, hissettiğimiz şeyin beynimiz tarafından algılanarak gruplandırılmasının yapılması ve tüm bunlar ile birlikte gündelik yaşantımızı devam ettirmemiz zordur.
Kimi zaman bu hisleri birbirinden ayırt etmek de kolay değildir. Tiksinti duyduğumuz şey her ne kadar bizi korkutuyor olsa da korkudan beslenen ya da haz alan biriysek, durum oldukça farklı bir alana doğru ilerleyecektir. Bu durumda ne yapmak gerekir?
Her Duygunun Bir Enerjisi Vardır
Kurduğunuz her cümlenin nasıl ki bir yazım biçimi var ve kurallara uygun şekilde yazılması gerekiyor ise her duygunun da sahip olduğu bir enerji ve bu enerjiye ait kaynakları vardır. Başka bir deyiş ile ifade edecek olursak, duygular davranışlarımızı etkileyebilir fakat davranışlarımızın duygularımız üzerindeki etkisi çok azdır.
Yaradılışımız gereği belli duygulara sahip olmamız gerektiğini fark etmeliyiz. Akıl ya da kalp arasında seçim yapmak ne kadar mantıksız ise sahip olduğumuz duyguları kabullenmemek de o kadar mantıksızdır. Hiçbir duygusunun olmadığını ya da insanlara karşı bağlılık, sevgi, nefret, korku, tiksinti, kızgınlık ya da sinir hissetmediğini söyleyen biri mutlaka yalan söylüyordur.
Enerjinizi kontrol altında tutmak, sahip olduğunuz hisleri de etkileyen bir durumdur. İyi hissetmek, pozitif enerji sağlar. Mutsuzluk ise negatif enerji… Dolayısıyla hassasiyet gerektiren konular haricinde enerjimizi ne şekilde yönlendireceğimizi bilmemiz doğrusu olacaktır. Bunun için de çok basit bir formül bulunmaktadır:
“… zamanlarda kendimi … olarak hissediyorum.”
“ Kızgın olduğum zamanlarda kendimi tükenmiş hissediyorum.”
“Mutsuz olduğum zamanlarda kendimi tamamen yalnız hissediyorum.”
Formülü hissettiğiniz her zorlu duygu için kullanmaya başlar ve bunu bir alışkanlık haline getirirseniz, duygularınızı aktarmak ve ne hissettiğinize dair insanları bilgilendirmek konusunda bir daha problem yaşamazsınız.